Saygı Neden Önemlidir
Saygı kelimesi Türk Dil Kurumu`nun sözlüğüne göre değerli, üstünlüğü, yaşlılığı, yararlılığı, kutsallığı dolayısıyla bir kimseye veya bir şeye karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranmaya sebep olan sevgi duygusu, hürmet, ihtiram olarak tanımlanır. Geleneksel olarak bakıldığında büyüklerin küçüklerden veya anne babanın çocuklarından beklediği bir davranış bicimidir. Bu şekil saygı anlayışı bugüne kadar hala daha geçerliliğini korumaktadır.
Oysa bugünkü toplumsal yaşam şartlarında saygı sadece büyüklerin küçüklerden beklediği bir davranış bicimi değil ayni zamanda bu davranışı küçüklere yaşatarak öğretme zorunluluğunu da içermelidir. Bir diğer deyişle saygı sadece beklenilen bir davranış biçiminden çıkmalı yaşatılır ve yaşanır bir duruma getirilmelidir. Saygının en temelinin verildiği, örnek alındığı yer aile ortamıdır. Çocuk saygının temelini aile içinde alır, aile içinde şekillenir. Çocuk kendine büyüklerini, yani annesini babasını varsa büyük kardeslerini örnek alır. Nasıl büyükler aile içinde birbirlerine ve kendine davranıyor iseler onlarda ayni davranış biçimlerini benimserler. Çünkü bir çocuk kendisine anlatılmasından ziyade aile ve sosyal çevresinde yasadıklarıyla veya gözlemledikleriyle ögrenir. Eğer büyükler küçüklerinden saygı görmek istiyor iseler önce kendileri bu duyguyu küçüklere vermeleri dolayısıyla yaşatmaları gerekir. Ancak saygı gören, saygı yaşayan bir çocuk karşısındakine saygılı olmayı ve saygılı davranmayı ögrenir. Sayginin temel ilkelerinden bir tanesi hoşgörülü olmaktir. Bir çocuk yaptığı hatalardan dolayı aşağılanmamalı, hoş görülmelidir. Çocuk ancak böyle hoş görmeyi ögrenir. Saygı bir insanı küçük ya da büyük farketmeden önemsemektir, onunla ilgilenmek ona sevgiyi hissettirmektir. Korkmadan sadece deger verdigi için saygı duymaktır. Eğer işin içine korku girerse bu saygıdan çıkar. Saygı konuşurken başkasını susturmamaktır söz hakkı tanımaktır. Küçüklük zamanımızı hatırlarsak mutlaka birçoğumuz şu sözleri çok duymuşuzdur: “Sen küçüksün sus” “Büyüklerin yanında konuşulmaz” vesaire. Oysa çocuk dinlemesini ve konuşmasını öğrenmeli, duygu ve düşüncelerini ifade edebilmeli, susturulmamalıdır. Söz hakkı tanınmalıdır. Saygı aynı zamanda dinlemeyi bilmektir. Çocuk dinlenmeli ki oda dinlemeyi ögrensin. Ancak dinlemeyi bilen saygıda kusur etmez. Ve ancak bu şekilde çocuk bir kendine güven duygusu gelistirir. Kendine güven duygusu oluşturamamışsa başkalarına da böyle bir güven duygusu uyandıramaz. Bu güven duygusunu geliştirebileceği saygılı bir ortama ihtiyacı vardır. Bu ortamı ilk yaşadığı yıllarda birlikte olduğu aile bireyleri olusturur. Bir diğer değişle çocuğun kendi olabilmesi için önce ona sans tanınmalıdır. Böylece kişiye saygıyı öğrenebilsin.”Yalnız benim dediğim, benim bildiğim doğrudur. Bunun dışında doğru yoktur” diyen büyükler çocuğa saygıyı yaşatamazlar. Saygı kararlara saygılı olmayı bilmekle mümkündür: Eger bir çocuk kendine yapılan bir hareketi istemiyor ise onun bu kararına saygı duyulmalı ve o hareket bir daha tekrarlanmamalıdır ki oda karşısındakinin istemediği hareketi yapmamayı ögrensin. Bundan dolayı alınan kararlara saygı duyulması çocuğun kendinden emin, saglam bir kişiliğinin oluşması için çok önemli bir yer teşkil eder. Bir çocuk büyükleri tarafından saygı görmez, önemsenmez, küçük görülür, hakarete ugrarsa kişiliğini de gelistiremez. Kendine saygılı davranılmamış, kararları önemsenmemiş bir çocuk bir toplulukta olmaktan da korkar. Sonuçta aile bireyleri arasındaki saygı toplumun bireylerinede saygıyı doğurur. Çünkü bir aile kurumu aynı zamanda toplumun temelini de oluşturmaktadır. Bir çocuk aile kurumunda saygı görmeyi, saygı göstermeyi öğrenememişse toplumun bireylerini de saymayı ögrenemez. Aile bireylerine saygısı olan toplum bireylerine de saygılı olur. Toplum yaşamı her kesimin birbirine yakından bağımlı olduğu bir bütün oldugu için içinde yaşayan bireyleri arasındaki ilişkiler saygıyı zorunlu kılmaktadır. Yoksa saygısızlık yaşadığımız toplumu da saygısız ve acımasız yapar. Bu yüzden saygı tek taraflı değil karşılıklı olmak zorundadır ve hatta bu durumda büyükleri çok daha fazla görev beklemektedir. Nihayetinde sırf büyük olmak veya anne baba olmak ya da belirli mevkiide olmak saygı duyulmak için yeterli degildir. Saygı önce yaşatılmalı sonra yaşanmalıdır.
G. Akbulut